top of page

Akupunktur kanıta dayalı-bilimsel bir tedavi yöntemi değil mi?Etkileri plasebo ya da psikolojik mi?

Akupunktur binlerce yıllık bir geçmişe sahip ve günümüze kadar gelen ama gelirken de pek çok gelişim gösteren bir tedavi yöntemi. Halen günümüzde pek çok tıp otoritesi tarafından etkinliği hakkında tartışmalar yapılmakta ve bazıları tarafından etkilerinin plasebo ya da psikolojik olduğu gerekçesi ile de red edilmektedir. Ama gözden kaçan nokta, akupunkturun hayvanlarda da başarıyla kullanıldığı ve hayvanlarda hiç bir plasebo ya da psikolojik etkinin olamayacağı gerçeğidir. Bu yazıyı akupunkturun etki ve sonuçlarını hem insanlarda, hem de konuşamasalar da her şeyi anlatabilen hayvanlarda 30 yıldır deneyimleyen bir veteriner hekim olarak yazıyorum.

Son 60 yılda akupunkturun ağrı mekanizması hakkında yapılan bilimsel çalışmalarda özel sinir liflerini (kesin olarak Aδ, Aβ ve C) içeren duyusal sinir yolları ve aşağı inen sinir sistemi yolları haritalanmıştır. Bu mekanizmada opioid ve opioid olmayan nöropeptidler ve serotonin, norepinefrin, dopamin, sitokinler, glutamat, nitrik oksit ve gama-amino-bütirik asit (GABA) gibi nörotransmiterler dahil olmak üzere çok sayıda biyokimyasal tanımlanmıştır. Akupunktur analjezisinin, enkefalinler, endorfinler, dinorfinler, endomorfinler ve nosiseptin (Orphanin FQ olarak da bilinir) dahil olmak üzere doğal olarak üretilen çeşitli opioid nöropeptid sınıflarını içerdiği gösterilmiştir. Non-opioid nöropeptidlerden P maddesi (SP), vazoaktif intestinal peptid (VIP) ve migren patogenezinde merkezi rol oynayan kalsitonin geni ile ilişkili peptid (CGRP) hem analjezikteki rolleri, hem de akupunkturun antiinflamatuvar etkileri açısından araştırılmıştır. Birçok biyokimyasal ve sinyal yolunun, akupunkturun klinik etkilerine nasıl ulaştığı üzerinde doğrudan bir rol oynadığı tespit edilmiştir, ancak akupunkturun kullanıldığı, bu kadar çeşitli klinik alanlarda nasıl etkili olduğunu açıklamaya yardımcı olan belki de en önemli mekanizma şudur: Akupunkturun, tüm dokularda ve organ sistemlerinde sinyal verme ve düzenleme için adenosin ve ATP kullanan vücutta ilkel ve her yerde bulunan bir sistem olan purinerjik sinyal adı verilen bir süreci doğrudan başlattığı gösterilmiştir. Artık tüm sinir iletiminin bir eş olarak ATP'yi gerektirdiği -faktör ve vücudun pürin seviyelerini hem sağlıklı fonksiyon hem de doku hasarının birincil arka plan sinyali olarak kullanması- anlaşılmıştır. Fareler üzerinde yapılan çalışmalara bakarsak, adenozine bağlanamayacak şekilde genetik olarak üretilmiş farelerde akupunkturun ağrıyı kesmediği veya akupunktur ağrısının giderilmesiyle ilişkili herhangi bir kimyasal değişiklik oluşmadığı görülürken, normal farelerde ağrı kesilmiş ve bununla ilgili kimyasal değişiklikler olmuştur. Aynı etkiler insanlarda da tekrarlandı. Purinerjik sinyallemenin migren ve baş ağrıları, immün disfonksiyon ve inflamasyon, kanser, otizm, Alzheimer, kardiyovasküler hastalık, endrokrin fonksiyonu, embriyolojik gelişim ve gastrointestinal gibi çok çeşitli klinik alanlarda merkezi bir rol oynadığı gösterilmiştir. Hastalıklar. İlaç şirketleri şu anda purinerjik sinyallemeyi engellemek veya arttırmak için tüm bu alanlarda ilaçlar geliştirmeye çalışırken, bu bileşiklerin hücresel düzeyde dengesinin hassas olması bir güvenlik sorunudur. Ayrıca ATP hastalıklarla ilişkilidir. Bununla birlikte, akupunktur tedavisi yoluyla purinerjik sinyalin iyileştirilmesi kendi kendini düzenlemesini uyarmak muhtemelen hem etkili hem de güvenlidir. Biyokimyasal etkilere ek olarak, çalışmalar ayrıca akupunkturun merkezi sinir sistemi üzerindeki doğrudan etkilerini de göstermektedir. Bunlar, omurilik refleks yoluyla kas gevşemesini ve iç organlardaki değişiklikleri uyarma etkileridir. Beyinde, akupunkturun fonksiyonel bağlantıyı değiştirdiği, stres ve hastalıkla ilişkili limbik yapılarda aktiviteyi azalttığı, hipotalamus, hipofiz, adrenal eksen, vücudun hormonları düzenlemek için kullandığı birincil sistem ve fizyolojik stresi iyileştirdiği gösterilmiştir. Ek olarak, akupunktur, sinir sisteminin dinlenme, gevşeme, sindirim ve doku iyileşmesi ile ilişkili dalı olan parasempatik aktiviteyi modüle etmektedir. Kısacası aslında ciddi ve kesin olarak etkileri bariz olan bu tedavi yöntemi tamamen maddi nedenlerle pek çok alanda olduğu gibi geri plana itilmeye çalışılmaktadır.


Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page